Bilim adamlarının dediğine göre, çok eski tarihlerde değil, daha 18-20. yüzyıllar arasında bile dünya nüfusunun çoğunluğu hâlâ bir çeşit “kabile hayatı” yaşıyordu. Yani soya bağlı ilişkilere dayanan toplumsal yapılar içinde... Muhtemelen şehirli olmayan nüfusun tamamına yakını buna dâhil ediliyor.
Kabile hayatı sadece aidiyet üreten bir yapı değil, aynı zamanda bir örgütlenme biçimi olarak güvenlikten mülkiyet ilişkilerine kadar birçok alanda bir tür sigorta oluşturduğu için kabile zihniyetinin moderniteye yani eski yapıların tümüyle değişmesini gerektiren sürece direnç göstermesi şaşırtıcı değil. Ama yirminci asırda zirveye çıkan metropolleşme dalgası büyük ölçüde yuttu bu kültürü. Hiç değilse kapitalizmin egemen hale geldiği toplumlarda… Birkaç bin yıllık şehirleşme süreci boyunca ayakta kalmayı başarabilen kabile kültürü son yüz yıllık metropolleşme sürecine karşı direnç gösteremedi.
Dolayısıyla kabile aidiyeti artık özellikle gelişmiş ülkelerdeki şehirli/modern toplumlar için tarihte kalmış bir konu. Mesela Almanya’da, Fransa’da veya Kanada’da birkaç yüzyıldır kabile aidiyeti de yok, kabileler arası çekişme ve rekabet de. Ama bazı sosyal bilimciler modern toplumda da bir tür modern kabilelerin oluştuğunu ileri sürüyorlar. Çünkü diyorlar insanlık kabile toplumunda yaşayacak şekilde evrimleşmiştir.