Dikkatinizi çekmiştir muhakkak, İran’da geçtiğimiz hafta başlayan -veya başladığı duyulan- sokak olayları yoğunluğunu her geçen gün arttırırken Cumhurbaşkanı Ruhani olayların dördüncü veya beşinci günü çıkıp ilginç bir açıklama yaptı: “Anayasaya göre halkın eleştiri ve protesto yapma hakkı vardır. Hükümet yasal eleştirilere ve protestolara alan sağlamalı. ” Gerçi yapılan eylemler hükümetçe yasadışı kabul ediliyor ve protesto gösterilerine katılanlardan şiddet esirgenmiyor ama yine de cumhurbaşkanının sözlerindeki rahatlık veya özgüven ilgi çekici. Bunu yalnızca dış dünyaya yönelik bir şov gibi de görmemek lazım. Birilerinin aklına Arap Baharı’nı, birilerinin aklına aynı ülkenin 40 sene önce yaşadıklarını getiren sokak eylemleri İran devlet kademesinde beklenen ölçüde paniğe yol açmış görünmüyor. Neredeyse her zamanki “Amerika düğmeye bastı” açıklamalarında ve sokağa yönelik tehditlerde bile panikten ziyade sükûnet var. Bu gerçekten ilginç. Özellikle dışarıdan bakıp bu ülkede olup bitenlere ilişkin yorum yapanlar arasında 1978-1979’daki sokak hareketlerinin rövanşıyla karşılaştıklarını zanneden -veya ümit eden- bunca “İran uzmanı” varken… Muhtemelen İran’ı yönetenler karşılarındaki sorunu henüz akut niteliği kazanmamış kronik bir sorun olarak görüyorlar. Çünkü sokaktaki insanların ortak bir hedefi, ortak bir talebi yok. Birbirleriyle ilgileri de yok.