Bugün soyunu sopunu öne çıkaran veya etnik milliyetçilik davası güden herkese peşinen ırkçı diyoruz ama aslında ırkçılık kavramsal anlamı itibarıyla “bir soyun diğer soylardan üstünlüğü” fikrine dayanır. Bu anlamda belki insanlık tarihi kadar eski ve dünyadaki her toplumda görülebilen bir hastalık. Tabii buna hastalık mı demek lazım, yoksa kötülük mü, ayrı bir tartışma konusu…
Her toplumda görülebilir dedim ama bazı toplumlarda ırkçılığa yatkınlığın daha fazla olduğu da vakıa. Mesela bugünkü batı toplumlarında gerek siyahilere gerekse Hintlilere, Hispaniklere veya Semitiklere yönelik ayrımcılık veya nefret dalgasının muadilinin doğu toplumlarında ve hususen İslam ülkelerinde mevcut olduğu söylenemez. Tarihte de aynı tablo var.
Bir örnek: Müslümanların İspanya’yı fethedip egemenlik kurduğu tarihten itibaren yedi asır boyunca Yahudiler ve Hıristiyanlar toplum içinde varlıklarını kendi kimliklerini ve kültürlerini koruyarak sürdürebildiler. Buna mukabil Hıristiyanların “yeniden fetih” dedikleri olaydan sonra ülkede ne Müslümanlara ne de Yahudilere hayat hakkı tanındı.
***
Bir örnek daha: Hıristiyan Araplar yakın zamana kadar bütün Arap dünyasındaki toplam nüfusun yüzde onunu oluşturuyorlardı. Yani Avrupalıların “Arap dini” dedikleri İslam, Arapları bile Müslümanlaşmaya zorlamamıştır.
Buna mukabil Çin’in batısından Avrupa’nın doğusuna kadar dünyanın her yerindeki Türkî topluluklar istisnasız Müslümandır ki bu insanlar İslam’ı “Arap dini” olarak görmüş olsaydılar herhalde durum daha farklı olurdu. Ayrıca tam da Arap olmayan toplulukların İslam dairesine girmelerine cizye gelirinde kayıp olacağı gibi gerekçelerle ve çeşitli yöntemler kullanılarak karşı çıkıldığı, bunu zorlaştırıcı adımlar atıldığı bir dönemde başlayan “Türklerin Müslümanlaşması” sürecinin zor kullanılarak gerçekleştiği iddialarının da temelsizliği ortada. Ama bir tür yabancı düşmanlığı olarak tanımlayabileceğimiz “Arapçılık” cereyanının varlığı da ortada olduğuna göre bu sürecin aslında Arapçılık sapmasına rağmen gerçekleştiğini söylemek yanlış olmaz.