İslam dünyasının dört bir yanındaki uyanış hareketlerine ilham veren, rehberlik eden Cemaleddin Afgani’ye göre Müslümanların Batı emperyalizmi karşısında içine düştükleri zillet halinden kurtulmaları için dinlerinin özüne dönmeleri, bunun için de Müslüman toplumların her birinin zihniyetiyle ve yaşayış şekliyle modernleşmesi gerekiyordu. Çünkü Ra’d Suresi 11. ayette mealen “bir toplum kendini değiştirmeden Allah o toplumu değiştirmez” buyuruluyordu. Toplumun modernleşmesi ise öncelikle milletleşmek demekti. Yani İslamcılığın hedeflerine ulaşmak için milliyetçiliğe ihtiyaç vardı. Şeyh Cemaleddin’in bu yüksek vizyonunu anlayanlar çok azdır ne yazık ki. Hatta düz mantıkla milliyetçiliğin İslam topluluklarını birbirinden ayıracağını düşünerek Afgani’nin “ittihadı islam” idealine yönelik bir komploya hizmet ettiğini ileri sürenler bile olmuştur. Oysa Cemaleddin milletleşmeyi toplumları modernleştirecek yegâne dinamik ve bu yolda zorunlu bir süreç olarak görüyor ve emperyalist saldırılara karşı İslam toplumları arasında birlik kurmanın bundan sonra mümkün olabileceğini düşünüyordu. İttihad-ı İslam ancak milli bağımsızlığını kazanmış olan toplumlar arasında gerçekleştirilebilirdi. Afgani’nin milliyetçilik anlayışı dil temelinde toplumsal birlik veya tecanüs oluşturmak demekti.