15 yıllık AK Parti iktidarı süresince gündemden hiç düşmeyen tartışma konularımızdan biri İslamcılık. Ama İslamcılık derken, aslında dindar kimlikli siyasetçilerin yönetimindeki bir partinin dini değerlerle toplum düzenini bağdaştırmaya yönelik niyetleri konuşuluyor hep. Bir yandan da bu dönemde iktidar nimetlerine kavuşan bir kesimin dini hassasiyetlerinden uzaklaşmış olduğuna yönelik tespit ve eleştiriler “İslamcılığın iflası” olarak ilan ediliyor. Mücahitler müteahhit oldu sloganıyla da ifade edilen bu eleştirinin elma ile armudun kıyası cinsinden bir mantık hatasıyla muallel olduğunu çok az kişi fark edebiliyor. Çünkü, -bu konularda ileri geri konuşanlar İslamcılığın ne olduğundan habersiz demeyeyim de- İslamcılık kavramının anlam içeriği üzerinde bir uzlaşmaya ihtiyaç var. Yani aslına bakarsanız problem nihayetinde bir adlandırma problemi. Biliyorsunuz ki bugün geleneksel dini yapılara mensup veya geleneksel din anlayışına sahip insanların büyük çoğunluğu İslamcı diye adlandırılmaya itiraz ediyor, yalnızca Müslüman veya bağlamına göre dindar sıfatlarını tercih ediyorlar. Haklılar, zira İslamcılık öncelikle bizim yakın tarihimizde ortaya çıkan ve etkileri bugüne kadar ulaşan bir fikir akımının adıdır. Bu anlamda her Müslüman aynı zamanda İslamcı değildir, olmak zorunda da değildir. *** Bugünkü kafa karışıklıklarının ortaya çıkardığı kavram karmaşası içinde kabaca toplumsal/siyasal düzene ilişkin görüşlerini dini değerlere dayandıran Müslümanlara -yani neredeyse bütün Müslümanlara- toptan İslamcı deniliyor olması elbette problemi çetrefilleştiriyor.