1948’de resmen kurulan ve BM üyesi olarak kabul edilen İsrail devletinin siyasi ve hukuki anlamda varlığının meşruiyeti aradan geçen 75 yılın ardından pek tartışma konusu değil. Ancak kurulduğu günden itibaren sürekli yeni topraklar gasp edip Filistin’in demografisini zor yoluyla değiştiren bu devletin ahlaki meşruiyetini kabul etmek zor. Filistin halkının ise bu zorbalığa karşı direnme hakkı sonuna kadar meşru. Hem hukuki hem de ahlaki açıdan.
İsrail’in dünyaca tanınan hukuki meşruiyetinin sınırları ise 1967 savaşından önceki toprak sınırlarıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin bu konu hakkında aldığı bağlayıcı kararlar ortada. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı da 1967 savaşından sonra işgal edilen Filistin topraklarının İsrail’in meşru sınırlarına dahil olmadığını ve buralarda kurulan yerleşim birimlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu hüküm altına almışlardır. Batı Şeria, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası, Golan Tepeleri ve Gazze Şeridi bu anlamda İsrail toprağı olarak kabul edilmemiştir.
Her ne kadar bugünkü de facto sınır hattının mevcut konjonktür itibarıyla de jure hale geri döndürülmesi mümkün görünmüyorsa da konjonktürün...