Mevcut iktidarın özellikle ikinci on yılından itibaren içine girdiği yönelim “dinin temsili” iddiasıyla çerçeveleniyor. Hukukun, adaletin, demokratik teamüllerin, kurumsal devlet geleneklerinin bir yana bırakıldığı bu dönemde yapılan her şey içeriği belirsiz bir “dava” hedefine dayandırılıyor.
Ekonomide bugünkü vahim tabloyu ortaya çıkaran kötü yönetim tercihleri bile “nas” denilerek savunulmaya çalışılıyor. Dış politikadaki zikzaklı yanlışlar “ümmet” kavramıyla izah ediliyor. Eğitim alanında giderek derinleşen sorunlar İmam Hatip okulları ve Kuran kursları müdafaasıyla halının altına süpürülüyor. Daha fenası, siyasi hesaplarla toplum kesimlerinin dini yaşama ve yorumlama tarzlarındaki farklılıklar kaşınarak, kanatılarak, insanlar birbirine düşman edilerek “taban konsolidasyonu” sağlanmaya çalışılıyor.
Bu arada, “din adına” yapılan yanlışlara bakarak dinden soğuyan bir nesilden söz ediliyor sıklıkla. Gençlerin iktidar mevkiindeki bazı kişilerin ve grupların davranışları yüzünden deizme, ateizme yöneldiği söyleniyor.
Buna karşılık, “Hayır, İslam bu değil”...