Katar’a yöneltilen kuşatma ve tecrit hamlesinin boşa çıktığına dair bir algı var. Tecridin başlamasından itibaren geçen süre boyunca hiçbir şeyin değişmemiş görünmesi bu algıyı destekliyor. Bazıları ise başlangıçta Suudi Arabistan ve BAE’ye yeşil ışık yakarak sürece ebelik eden ABD’nin sonradan bu işten yan çizdiği iddiasına bağlıyorlar bu hareketsizliği… Doğrusu, bir yere kadar Trump’ın kendine özgü politika anlayışına ve hatta kişisel inisiyatifine bağlı olarak gelişen sürece Washington’daki devlet kurumlarının memnuniyet duygusuyla bakmadıkları malum. Ancak bir kere açılmış olan bir kapının yeniden kapatılması ekstra bir efor gerektirdiği için ABD’nin şimdi kendi yol açtığı bu sorunun çözümüyle uğraşmasını beklemek yersiz olur. Amerikalıların bu süreçte en fazla yapabilecekleri şey Suud-BAE bloğuyla birlikte hareket etmeksizin bölge ülkelerinin kendi sorunlarını çözmelerini beklemek olabilir. Nitekim bugün gördüğümüz tablo da bunu doğrulayan bir tablo. Özellikle Kuveyt’in arabulucu pozisyonunu üstlenmesi tarafların tamamı açısından önemli bir ihtiyacın karşılığı durumunda. *** Peki, Suud-BAE bloğunun taleplerinin sürüncemede bırakılması veya zamana yayılarak tamamlanması düşünülemeyeceğine göre, tecrit hamlesi neden derhal sonuç vermedi? Hiç değilse neden bugüne kadar hâlâ bir sonuç alınamadı? Bu soruya cevap olarak ileri sürülebilecek üç başlık var elimizde. Biri, yukarıda da söylediğimiz gibi, Trump’ın ne karşılığında verilmiş olduğu bile anlaşılmayan “ruhsat”ıyla başlatılan operasyonun Washington’da yeterince sıcak bir destek bulamamış olması. Diğeri, İran ve Türkiye’nin derhal Katar’a destek açıklaması yapmaları.