Katar’a yönelik son abluka girişimine Kuveyt hariç bütün komşuları katıldı. Bu noktadan bakıldığında Doha yönetiminin nasıl olup Körfez ülkelerinin tamamını karşısına aldığını sorgulamak kadar, mevcut politikalarını sürdürerek bugüne kadar nasıl gelebildiğini de düşünmek gerekir. Geçenlerde de yazmıştım: Katar hem dış politikada izlediği yolla bölgesinde kendi gücünün çok üstünde bir güç kullanma imkânı elde ediyor hem de finansal imkanlarını doğru kullanarak yaptığı yatırımlarla Batı dünyasında etki gücü elde ediyor diye… Doha rejiminin hem Londra’yla hem de Washington’la kurduğu “çok özel” ilişkilerden Aljazeera kanalının stratejik işlevine kadar Katar devletinin elindeki bütün bu asetleri iyi yetişmiş, donanımlı ve dünyaya açık bir nesil üretti. Bu nesil esas itibarıyla Kuveyt’in işgaline şahit olup ülkelerinin etliye sütlüye bulaşmadan sadece petrol üretip satarak varlığını sürdürme politikasının hiçbir şeyin güvencesi olmadığını görmüştü. 1995’de kansız bir saray darbesiyle işbaşına gelen genç emir Hamad’la birlikte Katarlılar yeni bir yola girdiler ve bugüne kadar küçücük bir ülke olarak koskoca Körfez bölgesinde tek başlarına kendi ajandalarını uyguladılar. Bugün gelinen noktada bir duvara toslanmış olsa da netice itibarıyla kayda değer bir “başarı”ya imza attılar. H H H Elbette petrol ve doğalgazın getirdiği muazzam paralar olmasa bu başarı sağlanamazdı… Ancak eline para geçen her devletin yaptığı şeyler değil Katar’ın başardıkları. Mesela Suudi Arabistan bunların çoğunu yapabilmiş değil. Gerçi OPEC’in ve bilhassa İKÖ’nün kuruluşundaki rolü stratejik bir bakış açısına yabancı olmadığını gösteriyor ama Katar’ın yakın zaman içinde birbiri ardına oluşturduğu Aljazeera, Qatar Airways veya Qatar Telecom gibi küresel sahnede rol kapan “ticari kurum”ların benzerini Suudlar meydana getirebilmiş değiller. Bu noktada sadece BAE rekabet edebiliyor Katar’la.