Türkiye’de sağ siyaset geleneği milli irade ve sandığın üstünlüğü prensiplerine dayalı bir demokrasi anlayışının savunucusu olageldi. Bir ölçüde konjonktürel zorunlukların gereği olsa da sağ siyasetin hiç değilse “dili” bu çizgiden ayrılmadı.
Terakkiperverlerden Serbest Fırka’ya, Demokrat Parti’den Adalet Partisi’ne, ANAP’tan Millî Görüş partilerine kadar uzanan bu çizgi milli iradeyi ve sandığın üstünlüğü anlayışını esas aldı hep.
AK Parti de ilk yıllarında bu çizgideydi. Bilhassa bürokratik vesayet tehdidi karşısında “Sandığın dediği olur” şeklinde net bir demokratik tutum sergilendi o dönemlerde.
Şimdi gelinen nokta ise artık “siyaset” yöntemi olarak sandığı ve dolayısıyla milli iradeyi umursamayan bir bakış açısının benimsenmiş olduğu izlenimi uyandırıyor.
Kabul etmek gerekir ki 2019’da İstanbul seçimini iptal ettirmek sandığı tanımamak, milli iradeyi yok saymak demekti.
Bugün de Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olma ihtimalini ortadan kaldırmak için yargı üzerinden yapılıp edilenler demokrat bir tutumun ürünü değil.
Oysa bugün İmamoğlu’na yapılan haksızlık vaktiyle Erdoğan’ın da...