Deprem felaketinin ardından nereye baksanız, nereye dokunsanız bir ihmal, bir vurdumduymazlık, bir boş vermişlik eseriyle karşılaşıyorsunuz. Her biri skandal boyutunda inanılmaz hatalar.
Kahramanmaraş depreminin ardından İstanbul’da 93 okulun “binaları riskli” diye boşaltılması yeterince şey anlatıyor olmalı. “Söz konusu okul binalarının riskli olduğu yeni mi öğrenildi, neden daha önce önlem alınması düşünülmedi?” gibi sorular soruluyor ama cevabı kimden alabiliriz, bilmiyoruz.
Keza, yine İstanbul’da 1999 Gölcük depreminin ardından alınan önlemlerin, yapılan hazırlıkların durumu da öyle. Bu şehirde daha önce “acil durum toplanma alanı” olarak belirlenen yerlerin imara açılıp halka kapatılması, çadır kurulabilecek yer kalmaması hiçbirimizi şaşırtmayan olaylar. İşin özü de burası. Şaşırmıyor olmamız.
İki yıl önce çıkan bir haberde İstanbul’da 2000’li yılların başında çeşitli bölgelere yerleştirilen iki bin deprem konteynerinden sadece 505’inin kullanılabilir durumda olduğu belirlenmişti. Şimdiki durumu bilmiyoruz. Dahası, bu kalan konteynerleri de bir afet anında kimin nasıl açacağı ve hatta konteynerlerin...