Bizim açımızdan “dünyanın öbür ucunda” olan Kore milli hafızamızda yakınımızdaki birçok başka ülkeden daha geniş bir yere sahiptir. Cumhuriyet döneminde girdiğimiz ilk savaşın hatırası ve dolayısıyla uzaklardaki o ülke şimdilerde gösterimdeki Ayla filmi dolayısıyla yeniden gündemimize giren bir konu oldu. Kore konusunun -sayıları sinema izleyicilerimiz kadar olmayan- daha dar bir kesimin gündemine yeniden girişi ise söz konusu ülkenin ikiye bölünmesiyle sonuçlanan Kore Savaşı’na dahil olmamızın diplomatik gerekçelerini gündeme getiren bazı siyasi gelişmeler dolayısıyla oldu. Yani, Batı Bloğuyla yaşanan sorunlar ve Rusya ile yakınlaşma konusunda rasyonaliteden uzak sıcakkanlı yaklaşım gösteren bir zümreye yakın geçmişin hatırlatılması ihtiyacı. . . Malum, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Rusya’nın Türkiye’ye yönelik oluşturduğu ısrarlı tehditler ve toprak taleplerine varan baskıları bizi önce BM sonra NATO şemsiyesi altına girmek mecburiyetinde bırakmıştı. Kore Savaşı’na asker göndermemiz tamamen bu amaç doğrultusunda bir “iyi niyet” gösterisi olarak gerçekleşti. Dahası, tek parti rejiminden çok partili demokrasiye geçiş hamlemizin de temel sebebi buydu. “Milli Şef” unvanıyla ülkeyi yönettiği uzun yıllar boyunca gerçekleştirdiği bazı uygulamalara karşı özellikle muhafazakâr-milliyetçi kesimin tepkili olduğu İsmet İnönü devletin bekasını temin edebilmek için kendi iktidarından vaz geçebilmişti.