Bir önceki yazıda kadim kabile hayatının ve kabile zihniyetinin modern çağda bile bazı toplumlarda hâlâ başka şekiller ve başka adlar altında yaşadığını anlattıktan sonra Türkiye’deki “etnik kabilecilik” probleminin kaynaklarını ve bu alandaki çözüm önerilerini tartışmayı vaat etmiştik. Toplumun soya bağlı kimlik aidiyetlerinden siyasi ve kültürel temeldeki millet aşamasına geçişte yaşadığı zorluklar olacaktı konumuz… Sonra bu tartışmayı aslında yıllar önce de başka bir bağlamda yaptığımı hatırladım ve bugün “kendimden alıntı” yaparak izninizle eski bir yazımdan bölümler paylaşmak istedim:
***
“Türkler ve Kürtler” derken “Kürtler”in kim olduğu az çok belli ama bu “Türkler”kim oluyor? Türk Milleti değişik etnik toplulukların bu topraklar üzerinde bin yıllık tarihî süreçte ortak değerler etrafında kaynaşarak oluşturduğu bütünlüğün adı. Bu benim tanımım... Fakat bu tanıma özellikle Kürtlerin büyük bölümü itiraz ediyor.“Türk bir etnisitedir, bizimse farklı bir etnik kimliğimiz olduğu için Türk adlandırmasını kabul edemeyiz” diyorlar. Oysa milli kimlik ve etnik kimlik bambaşka şeyler. Adına “Türk” de deseniz, “Türkiyeli” de deseniz, “Anadolu insanı” da deseniz -etnik kimliklerin üstünde- kapsayıcı bir millî kimlikten söz ediyorsunuz, unutmayın.