Birkaç haftadır tartışmaya çalıştığımız üzere, bütün olumsuz ve elverişsiz şartlara rağmen Türk toplumunda hâlâ Hanefi-Maturidi anlayışın izlerinin belli ölçüde ve kısmi olarak bile olsa yaşamaya devam edebilmesini 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı aydınları ve ulema arasında Maturidiliğe yönelik bir ilginin ortaya çıkışıyla açıklamanın yeterli olmadığını; öteden beri hem halk tabanında hem de entelektüeller arasında Maturidi zihniyetini belirli ölçüde yaşatan aktörün tasavvuf olduğunu söylemiştik…
11 ve 12. yüzyıllarda İran ve Ortadoğu coğrafyasında hayata geçirilen Büyük Uzlaşma diye andığımız devlet projesi kapsamında Şia karşısında “ehlisünnet ekolleri”nin birleştirilmesi yanısıra “tasavvufun sünnileştirilmesi” (yani Sünni şeriat sınırları içinde disipline edilmesi) gündemi de vardı…