Bugün iktidar mevkiindeki kişilerin ve grupların tutumları veya davranışları yüzünden genç neslin dinden soğuduğu söyleniyor. Aynı durum milliyetçilik için de geçerli değil mi?
Siyasi çıkarlara alet edilen ortak değerler ulviyetini -ve bu arada toplumdaki birleştirici rolünü- kaybediyor. Özellikle gençlerin gözünde ezan, bayrak gibi kavramlar değersizleşiyor. Samuel Johnson’ın “alçakların son sığınağı” dediği vatanseverlik kavramı da bu itibarsızlaşmadan nasibini alıyor. Bugün gençlerin çoğunun gözünde milliyetçilik modern çağın hastalığı olan popülizmle, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla eşdeğer bir yol. Sokak kabadayılığının etiketi, lümpenliğin öbür adı…
Erdoğan vaktiyle “her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını”söylemişti. Çok tartışılan o sözün kastı ne olursa olsun, gelinen noktada milliyetçiliğin yeri bugünkü nesillerin başlarının üstünde görünmüyor.
Peki, bir fikir nasıl ayaklar altına alınır? Hamasete indirgenerek... Cehalete ve lümpenliğe siper yapılarak… Parti fanatizmine alet edilerek… Kabadayılıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere örtü haline getirilerek… Milleti “Biz ve onlar” diye bölme ve kutuplaştırma politikasının vasıtasına dönüştürülerek… Siyasi çıkarlar için istismar edilerek… Ticari çıkarlar için istismar edilerek… Şahsi çıkarlar için istismar edilerek…
Bunun için de ikide bir “Bayrağımızı indiremeyeceksiniz, ezanlarımızı susturamayacaksınız” diye boş naralar atarak… Bayrağımız inmesin diye bağıralım ki bayrağımızın itibarını yerlere indiren yanlışlarımız sorgulanamasın!
Hem zaten bayrağımızı indirmek, ezanımızı susturmak, milletimize diz çöktürmek isteyen birileri olmalı ki destekçilerimiz bunlara karşı mücadele etmek için yanımızda dursunlar veya yanımızdan ayrılmasınlar. Necip Fazıl’ın “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” mısralarında dile getirilen hakikat...
Orwell’in 1984’ünde hiç bitirilmeyen savaşın gerekçelerinden biri içerideki muhaliflerin meşruiyetini ve itibarını ortadan kaldırmak için bunların dış güçlerin müttefiki oldukları suçlamasını yapma ihtiyacıydı. Her fırsatta “meçhul düşman” anıtına birkaç el ateş edilmesi bundan.