CUMARTESİ YAZILARI Önceki gün Mevlâna İdris “misafirlerine sopayla yemek yediren adam” diye meşhur olan rahmetli Dökümcü Şevket’in dillere destan sofrasıyla ilgili bir hatıra nakletti köşesinde. Avukat Murat Çetin bizim de bir zamanlar müdavimi olduğumuz İLESAM lokalinden bir grup arkadaşımızı Dökümcü Şevket’in yemeğine götürmüş yıllar önce. Özellikle aydınları, yazarları, siyasetçileri bir araya getirdiği yemek davetleri dolayısıyla Ebuzziyafe adıyla da anılan Şevket Efendi “her zaman olduğu gibi ziyafeti zulme dönüştürdü”ğü için o yemeğe katılan İLESAM grubu kendilerini oraya götüren arkadaşlarından intikam almaya girişmişler ertesi gün. Her ne yaşadılarsa artık… Gerçi ben şahsen ne yaşadıklarını az çok tahmin edebiliyorum. Çünkü ben de merhum Dökümcü Şevket’in bir yemek davetine katılma şanssızlığı yaşamıştım. Üzerinden en az 20-25 yıl geçtiği halde unutamadım. Gerçekten büyük işkenceydi! Dökümcü Şevket kitap düşkünü, aydın dostu, cömert ve misafirperver bir insan olarak tanınıyordu. Neden işkence diyorum, izah edeceğim… Aslında bunları Mevlâna İdris’in köşesinde çıkan tatlı anıya izafeten önceki akşam Twitter’da da anlatmıştım, dolayısıyla bazıları için ikinci baskı olacak ama çare yok… Demirci Şevket’in sofrasında her şey duble boydu. Erikler elma kadar, portakallar kavun kadardı. Çay bardakları da su bardağı hacmindeydi.