Modern Türk şiirini konu alan bir metinde ısrarla Ziya Gökalp’in adının anıldığını görünce şaşırmıştım ama sonra hatırladım, aynı konuya ilişkin -daha sonra kitap olarak yayınlanan- bir akademik tezde de Gökalp klasik şiirimizin temsilcilerinden biri olarak sayılıyordu! İlk ve en büyük sosyal bilimcimiz, aynı zamanda en önemli düşünürlerimizden biri ama şair değil. Böyle bir iddiası da yok bildiğim kadarıyla. Bazı düşüncelerini dikkat çekici tarzda ifade etmek için manzum olarak kaleme almış olması bambaşka bir konu. Peki, bir manzume yazarının birilerince şair sayılması neden anlamlı? Şundan: Oturup şiirde modernlik veya başka konularda tartışıyoruz ama şiirin ne olduğu veya neyin şiir olduğu konusunda bağlayıcı bir çerçeveye sahip değiliz. Sanatın bütün dalları için de öyle tabii… Neyin sanat sayılabileceğine ancak “sağduyu”muz cevap verebiliyor. Kant’a göre ortak estetik yargılara erişmek ve kişisel yargılarımızı başkalarına iletmek sağduyu sayesinde mümkün olur. Yahya Kemal Sağduyu bir anlamda nesnellik yani akla ve mantığa uygunluk demektir ama toplumsal/kültürel boyutu dolayısıyla böylesi bir kılavuza sahip olmak için kişisel eğitime, bilgi ve tecrübe birikimine de ihtiyaç var. O zaman ne yapacağız? Şiir konusundaki yaklaşımını “sağduyulu” bulduğumuz kişilerin görüşlerini değerlendirdikten sonra kendimizce bir yargıya ulaşmaya girişeceğiz. Ulaştığımız noktaya hangi yolları izleyerek geldiğimizi ve isteyenlere söz konusu durağa nasıl gelinebileceğini göstermek -ve belki yollarını kısaltmaya yardımcı olmak- için böyle yapmakta fayda var galiba. Belki bu sayede birkaç kişi “şiirin modernliği” konusunu “vezin ve kafiye meselesi” olarak anlayan ve anlatan zevatın vakitlerini çalmasına mâni olabilirler! “Cumartesi Yazıları”nda bunu yapmaya çalışıyoruz.