Cumhuriyet Türkiye’sinde “İslamcılık” dendiğinde anlaşılan anti-modernist toplumsal reaksiyon ve bilahare “dini kuralların geçerli olduğu bir toplum düzeni taraftarlığı” olarak tezahür eden anlayıştır demiştik. . . Ancak, yanlış anlaşılma olmasın, söz konusu toplum düzeninin taraftarları yalnızca “sokaktaki adam” -veya konumuza daha uygun ifadeyle “camideki adam”- değildir. Aynı zamanda yine aydınlardır veya okuryazar zümre içindeki dindar kişilerdir. Daha doğrusu, 1950’lerden sonra teşekkül edecek yeni bir aydın zümresi. Çoğunlukla da taşra kasaba ve şehirlerinde yetişip büyükşehirlere yüksek tahsil için gelmiş olan ve hukuk, tıp, mühendislik gibi “laik” mesleklere sahip olmakla birlikte özel hayatında dinin gereklerini yerine getirmeye özen gösteren kişiler. (Bu profil detayı önemli. Bilahare yeniden değineceğiz. ) Modernleşme ve sekülerleşme hamlelerinin en radikal şekilde gerçekleştirildiği 1930’ların, 40’ların Türkiye’sine dönersek.