Dil organik bir varlıktır. Kendiliğinden oluşur, kendi kurallarını oluşturur, kendi içinde gelişir ve değişir. Birtakım dış etkiler de dilde belirli değişikliklere yol açar ama son tahlilde emir komuta düzeniyle yönetemezsiniz dili.
Biz bu deneyimi yaşadık. Emir komutayla dilimizi değiştirmeye kalkıştık. 1930’lu yıllarda kılık kıyafet devrimi, harf devrimi gibi adlarla anılan reformlara paralel şekilde bir de “Dil Devrimi” yapılmak istenmişti. Amaç terk etmek istediğimiz medeniyetle bağlarımızı koparmaktı. Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri dilimizden atarsak bunu başarmış olacaktık. Bunu yapabilsek arzu edilen hedefe ulaşılırdı elbette. Ama “küçük bir engel” vardı yolumuzda: Dil öyle değişmiyordu.
Mamafih o dönemde ülkeyi yöneten -ve aralarında dilbilimci, sosyolog, filozof, tarihçi vs bulunmayan- kadro bu işin ilgili kurumlara gönderilecek bir talimatla halledilebileceği kanaatindeydi.
Atatürk söz konusu projeyi etrafına açtığında hemen herkes “Aman Paşam, ne güzel düşünmüşsünüz” diye alkışlamıştı. İlgili çevreler itirazı akıllarından bile geçirmeden hemen işe koyuldular. Gazetelerde, dergilerde “devrim”i hararetle destekleyen yazılar çıkıyor, dönemin...