Beş parmağın beşi bir değil. Nasıl ki bazı insanlar başka insanlardan daha zengin, daha akıllı veya daha güçlü olabiliyorsa, bazı toplumlar da diğer toplumlardan daha zengin veya daha güçlü olabiliyor. Ancak biliyoruz ki buradaki “eşitsizlik”ler söz konusu toplumların öz niteliklerinden kaynaklanmıyor. Çünkü tarihin belirli bir aşamasında güçlü ve zengin olan bir topluluk başka bir süreçte zayıf ve yoksul düşebiliyor. Demek ki gücün ve zenginliğin el değiştirmesinin objektif sebeplerini tespit etmek mümkün. Nitekim öteden beri aydınlar, düşünürler, bilim adamları bu meseleye kafa yorup toplumlar arasındaki eşitsizliğin sebeplerini keşfetmeye çalışmışlardır. Bu bağlamda tarih felsefecisi ve sosyolog İbn Haldun’un “umran teorisi” bu alandaki ilk ve en kapsamlı açıklama modeli olarak biliniyor. Asabiye tezinden bedevi kültür-hazeri kültür kavramlaştırmasına, toplumsal yapıların ekonomik temellerine, coğrafyanın belirleyici rolüne kadar geniş ve çok bereketli bir açıklama modelidir bu. Tunuslu düşünürün bir bütün olarak Umran teorisi adı verilen görüşleri temelde toplumsal değişmenin yasalarını ortaya çıkarmayı hedeflemişti ki konumuzla ilgili kısmını kabaca özetlemek gerekirse, toplumlar ve devletler de tıpkı bireyler gibi doğal ömürleri içinde önce güçlenir ve gelişirler sonra da güçlerini kaybederler ve nihayet ölürler. Aynı durum medeniyetler ölçeğinde de geçerlidir elbette.