Kim yazmıştı, hatırlamıyorum ama ABD’de Trump’ın başkan seçilmesinin hemen ardından bir İngiliz gazetesinde “hür dünyanın lideri artık Merkel” yorumu gözüme çarpmıştı. Bu değerlendirme bugünlerde Avrupa’nın entelektüel gündeminde de yer buluyor ve İngiltere’de Brexit, ABD’de Trump depremleri sonrasında Batılı değerlerin koruyuculuğu görevinin Almanya’ya geçtiği görüşü hararetle tartışılıyor.
Farklı kültürlere düşmanlıkla soslandırılmış izolasyonist bir dış politikayla dünya liderliği söz konusu olamaz tabii. Ekonomik korumacılığın da liberal Batı değerleriyle uyumu problemli ayrıca. Dolayısıyla Trump yönetimindeki ABD’nin Batı dünyasının liderliği postunda oturmaya devam etmesi kabul edilebilir bir durum değil. Ancak Almanya’nın “hür dünyanın liderliği” rolünü oynaması ne kadar mümkün?
Aslında Berlin halihazırda zaten AB’nin doğal ve fiili lideri. Büyük ölçüde ekonomik güce bağlı bir liderlik bu. 300 milyar doları aşan yıllık dış ticaret fazlası var. Avrupa kurumlarını ve Yunanistan gibi müflis AB üyelerinin zararlarını finanse ettikten sonra bile 10 milyar euro civarında bütçe fazlası kalıyor her yıl kasasında. Ama yine de ABD ile mukayese edilebilecek bir ekonomik güç değil bu. Diğer yandan askeri güç sıralamasında dünyadaki ilk 10 ülke arasında Almanya yok.
Bu haliyle Almanların dünya liderliğine soyunmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Almanya bölgesel bir güç ve Avrupa’nın tartışılmaz lideri ama Avrupa ülkelerinin toplam siyasi ve askeri gücünü arkasına aldığında dahi ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güçlerle boy ölçüşmesi zor.