Geçtiğimiz hafta sonunda Macarlar sandığa gidip ülkelerini bir dönem daha yönetmek üzere mevcut başbakanlarına yeniden yetki verdiler. Aslında seçim öncesi yapılan kamuoyu anketlerinin zaten haber verdiği bu sonuç Türkiye’de şaşılacak derecede ilgi ve yankı uyandırdı. Bizim toplumda dışarıda olup biten siyasi gelişmelere duyulan merak pek fazla olmadığı için şaşırtıcıydı bu ilgi. Ancak Macaristan seçiminin bu derecede ilgimizi çekmesi sebepsiz değildi elbette.
Macar Başbakanı Orban popülist politikalarıyla bütün dünyanın dikkatini çeken bir siyasi figür olarak zaman zaman bizim cumhurbaşkanına benzetiliyor. O da tıpkı Erdoğan gibi sık sık özellikle Batı kamuoyunun tepkisine yol açan birtakım açıklamalar yapıyor. Ülkesindeki muhalefete, basına ve sivil topluma karşı sert önlemlere başvuruyor. Yargıyı kontrol altında tutmakla suçlanıyor. AB üyesi bir ülkenin lideri olmasına rağmen Rusya ile ilişkilerine özel önem veriyor. Kovid aşısını bile Alman veya İngiliz firmalarından değil, Rusya’dan ve Çin’den aldı.
Muhaliflerini dış güçlerin destekçisi olmakla suçluyor. Batı ülkelerinin kendisini devirmek için uğraştığını savunuyor. Aslına bakarsanız iktidara ilk geldiği...