CUMARTESİ YAZILARI Dündar Bey ve Şehzade Alaeddin hadiseleri hakkında yazdığım yazılar anladığım kadarıyla çoğunlukla “Osmanlı tarihinin fazla bilinmeyen sayfalarından renkli, ilginç hadiseler” diye okundu ama benim niyetim aslında söz konusu ilginç olayları hikâye ederek okuyanlara keyifli vakit geçirtmekten ziyade bunlar üzerinden “sıkıcı” bazı problemlerin çözümüne ulaşmaya çalışmaktı. Zaten daha “cumartesi yazıları”na ilk başladığım sıralarda teşrih masasına yatırma girişiminde bulunduğum konu Osmanlı merkezileşmesinin yol açtığı veya ortaya çıkardığı siyasi, sosyal ve insani problemlerdi… Çünkü tarihte olup bitenleri insani boyutu dışarıda bırakarak anlayamayız… Çünkü etten kemikten yaratılmış, kanlı canlı insanların yapıp ettiklerinden oluşuyor tarih dediğimiz olgu. Ama yalnızca insan teklerinin (yani kahramanların veya hükümdarların) değil, insan topluluklarının beraberce yapıp ettiklerinden… Dolayısıyla toplumsal/ekonomik/politik boyut da dışarıda bırakılamaz adına tarih dediğimiz mirası anlamak istiyorsak. Anlamak istemeliyiz bence. Hatta buna mecburuz. Dünü anlamazsak bugünü de anlayamayız, yarına da hazır olamayız “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” diye boşuna söylememiş milli şairimiz. Keza Hegel’in “tarihteki bütün büyük olaylar iki kere sahnelenir” tespitine “ilkinde trajedi, ikincide komedi olarak” ilavesinde bulunan Marks da haklı görünüyor. “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” diye boşuna söylememiş milli şairimiz. Keza Hegel’in “tarihteki bütün büyük olaylar iki kere sahnelenir” tespitine “ilkinde trajedi, ikincide komedi olarak” ilavesinde bulunan Marks da haklı görünüyor. *** Osmanlı merkezileşmesine ilişkin çok önemli bazı ipuçlarını insani trajediler üzerinden izliyoruz.