Bazen yazı kendini yazdırıyor. Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında Anadolu’daki sosyal yapı konusunda Âşıkpaşazade’nin zikrettiği dört zümreden biri olan Ahileri yazarken kardeşlik örgütleri bahsi açıldı, oradan masonlara geldik, bir türlü diğer üç zümreye geçemedik… Birkaç haftadır sürdürdüğümüz bu konuyu bir noktaya bağlamak üzere şimdiye kadar yaptığımız değerlendirme ve tespitleri özetleyelim istiyorum: Öncelikle hem aleyhteki propaganda ve komplo teorileri hem de bizzat masonların kendilerini yüceltmek ve olduğundan önemli ve güçlü göstermek için anlattıkları hikâyeler masonlukla ilgili gerçeklerin çok uzağında yer alıyor. En başta Masonluğun ortaya çıkışına ilişkin anlatıların yere ayak basmadığı söylenmeli. İşin gerçeği, Avrupa Ortaçağının en güçlü “hükümetdışı örgütü” olan Templiyelerin ortadan kaldırılmasının ardından İskoçya’daki duvar ustaları (mason) loncası bu tarikata kucak açmıştı. Templiyeler yanlarında getirdikleri gelenekleri, ritüelleri, sembolleri ve örgüt modelleriyle bir zanaatkar loncasını gizemli ve gizemci bir cemiyete dönüştürmüş oldular. Ancak bugünkü masonluğu şekillendiren, eski şövalye tarikatları geleneğinden ziyade Avrupa toplumlarının gelişimine yeni bir yön veren burjuva dünya görüşü oldu. Bilahare Aydınlanma Yüzyılı’nın ilerici veya yenilikçi fikirlerine kapılarını açıp o devrin düşünürleri, bilim adamları, sanatçıları ve hatta siyasetçileri için bir sığınak teşkil eden mason locaları hakkında bugün aynı değerlendirmeyi yapabilecek durumda olmadığımız ortada. Yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her tarafında ya “sosyalleşme” amacıyla ya da üyeler arasındaki dayanışma geleneğinden faydalanma düşüncesiyle kişisel çıkarlar peşinde bir araya gelmiş kişilerden oluşan bir cemiyet var bugün karşımızda. *** Masonluğun aydınlanma fikriyatını ve Fransız devriminin prensiplerini temsil ediyor olması daha Tanzimat devrinde modernleşme ve hürriyet yanlısı Osmanlı aydınları açısından belli ölçüde bir cazibe oluşturmuştur ama daha sonraları mason localarının fiiliyatta gördüğü işlev rejim karşıtı veya yenilik taraftarı aydınların bir araya gelebildikleri bir ortam sunmasıyla ilgilidir. Sefaret mensupları diplomatik dokunulmazlık taşıdıkları, yabancı tüccar ve şirket çalışanları ise kapitülasyonların sağladığı kanuni muafiyetlere tabi oldukları için bunlara müdahale edilmesi mümkün değildi.