Her yeni siyasi girişim bazıları için ümit, bazıları için korku kaynağı gibi görülür. Oysa siyaset toplumdan bağımsız gerçekleşen bir süreç değil. Topluma rağmen yapılan bir etkinlik değil. Siyasette yaşanan değişimler, dönüşümler toplumun talebi ve arzusu olmadan gerçekleşmez. Toplumun talebi ve arzusu olması için de kitlelerin böylesi bir değişime ihtiyaç hissetmesi gerekir. Yalnızca yönetimlerin demokratik mekanizmalarla belirlendiği ülkelerde değil, az çok zorun hâkim olduğu ülkelerde bile bu kuralın şaşmadan işlediğini tarihe ilgisi olanlar iyi bilirler. Ülkede işler kötüye gidiyorsa mutlak güce sahip bir hükümdarın bile durumu düzeltmek ve halkını memnun etmek için çeşitli girişimlere başvurduğuna dair sayısız örnek var tarih kitaplarında. Vezirlerini değiştirmekten vergi politikalarını düzenlemeye, savaş halindeyken barışa veya barıştayken savaşa karar vermeye kadar birçok “çözüm” girişimi… Elbette halk iradesinin yönetime daha doğrudan etki edebildiği günümüzün demokratik toplumlarında “çözüm” daha acil şekilde bulunabiliyor ama temel kural değişmiyor: Bir yönetim toplumun yeterince geniş kesimlerinin onayını, rızasını ve desteğini alabiliyorsa alternatif değişim talepleri marjinal kalmaya mahkûm olur. *** Teoriden pratiğe dönecek olursak… Bugün Türkiye’nin siyasi gündeminde Meral Akşener liderliğinde kuruluşu açıklanan İyi Parti var. Asıl itibarıyla MHP’de siyaset yapma imkânı ellerinden alındığı için yeni bir oluşuma yönelen bir kadro, görülebildiği kadarıyla, şimdi toplumun daha geniş kesimlerine hitap ederek iktidar alternatifi olma hedefiyle yola çıkmış bulunuyor.