Demek ki problem şu veya bu toplum kesiminin demokratik olgunluğuyla değil, bizim toplum olarak topyekûn demokratik süreçleri algılayışımızla ilgili… Dolayısıyla seçim sonuçlarını sindirme güçlüğüne iktidar olmanın veya muhalefette olmanın psiko-sosyal dinamikleri değil ortak zihniyet kodlarımız yol açıyor…
Daha açık ifade etmek gerekirse, problemin kaynağında toplumumuzda siyaset, siyasi parti, siyasi mücadele ve seçim gibi kavramların zihinlerdeki asıl yerine tam olarak oturtulamamış olması yatıyor. Demokratik seçimleri toplum kesimleri arasında bir savaş gibi görmek, sözgelimi belediye başkanlığını kazanmayı ganimet olarak algılamak devlet ve siyaset kavramlarını devlet öncesi toplumsal örgütlenişlere ayarlı bir zihniyetin kavrayışının ürünü.
Ne yazık ki ülkemizdeki seçimlere katılım oranının yüksekliği de demokrasiye olan inancımızın bir göstergesi olmaktan ziyade devleti yönetme yetkisinin “bizden olmayanların” eline geçmesine engel olmaya yönelik bir refleksin ifadesi. Bu da toplum haline gelememiş olmamız, milletleşme sürecinin ilk basamaklarından yukarıya bir türlü çıkamayışımız gibi sosyolojik problemlerle ilgili bir durum.
* * *