Hatırlayacak olursanız, AK Parti iktidarlarından önce neredeyse hiçbir seçim zamanında yapılmazdı. Hemen hemen her seferinde erken seçim kararı alınır, yani milletvekilleri görev sürelerini tamamlamadan yeni baştan seçime gidilirdi. 70’li yılların başından 2000’li yıllara kadar bu tablo izlenebiliyor. 2002’den sonra ise bütün seçimler vaktinde yapıldı. (2007’deki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan “e-muhtıra” krizi dolayısıyla genel seçimin birkaç ay erkene alınması hariç… 7 Haziran 2015 seçiminin ardından yasal sürede hükümet kurulamadığı için 1 Kasım’da seçimin yenilenmesi de kuralı bozan bir örnek sayılmaz. ) Bu konuda AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’ın özel bir hassasiyeti olduğu biliniyor zaten. Ancak bu dönemin farkını yalnızca Erdoğan’ın kişisel hassasiyetiyle açıklamak eksik olur. Zira daha önceki dönemlerin ortak özelliği çoğunlukla koalisyon hükümetlerinin çıkmış olması ve dolayısıyla birden fazla partinin iktidarı paylaşma zorlukları yüzünden kabinelerin genellikle kısa ömürlü oluşuydu… 2002’den itibaren AK Parti hep tek başına iktidarda bulunduğu için böylesi bir problem söz konusu değildi ve seçimlerin erkene alınmasına bu sebepten ihtiyaç duyulmadı. Erkene alınan seçimlerin ikinci bir sebebi daha vardır: O da iktidardaki partilerin ister istemez yıpranma sürecine girmeleri ve bir süre sonra iyice yıpranmadan seçim sandığına kavuşmayı istemeleridir. AK Parti bu anlamda da hem Türkiye’de hem de Avrupa ülkelerinde benzersiz bir örnek teşkil ediyor.