Belki sizin de dikkatinizi çekmiştir, birkaç gündür sosyal medyada yeni bir tartışma sürüyor. Aslında hiç de yeni sayılmaz ama Türkiye’de her tartışma çözüme veya bir anlaşmaya ulaşmadan sönüp gittiği için daha sonra bir vesile ile yeniden patlak veriyor. Böylece yeniden “gündem maddesi” oluyor. Bugünlerde tekrar patlak veren meselemiz milli kimlik, bunun yeniden gündeme gelişine vesile olan konu ise “Türk şiiri mi demek lazım, Türkçe şiir mi?” tartışması. Bu tartışmayı ülkemizin önde gelen yayınevlerinden birinin kitaplarının duyurularında “Türkçe şiir” tabirini kullanmasına gösterilen tepkiler başlattı. Söz konusu yayınevi çeviri edebiyat kitaplarının duyurularında “Fransız edebiyatı, İngiliz şiiri, Rus yazarı” vs. gibi tanımlamalar -veya adlandırmalar- kullanırken yerli yazarlar ve eserleri için “Türkçe şiirin temsilcisi, Türkçe edebiyat” gibi -biraz da kulak tırmalayan- ifadeleri tercih ediyor. Bu tercihin arkasında hangi “politik doğruculuk” güdüsünün olduğunu aslına bakarsanız Türkiye’de yaşayan herkes biliyor. Sözünü ettiğim sosyal medyadaki tartışmalarda da bu tutumun savunucuları kendi motivasyonlarını gayet net açıklıyorlar zaten: Ahmet Arif Kürt’tür, Türk değil… Mehmet Akif Arnavut’tur, Türk değil… Filanca Çerkez’dir, falanca Gürcüdür, Boşnaktır vs… Bunlara Türk şairi, Türk yazarı diyemeyiz. İşin politik doğruculuk boyutuna saygım var tabii ama bu argümanları okuyunca ben şunu düşündüm: Demek ki “etnik kimlik” ile “milli kimlik” terimleri arasındaki farktan habersiz okuryazarlarımız var.