CUMARTESİ YAZILARI Semavi Eyice bizim en büyük sanat tarihçimiz. Ama ilgili diğer bilimsel disiplinlerden ayrı bir “İstanbul bilgisi” disiplini olsaydı -ki İstanbuloji veya İstanbuliyat adını verebileceğimiz böyle bir müstakil çalışma disiplininin teşkili ciddiyetle düşünülmeli bence- onun da en büyük otoritesi Semavi Bey olurdu. İstanbul’u onun kadar bilen kimse yok bugün akademik dünyada. Ve bu şehri iyi kötü bilen herkesin bildikleri arasında muhakkak Semavi Bey’den öğrendiği bir şey vardır. Semavi Eyice Hoca’nın hem Osmanlı hem de Bizans sanat tarihi alanındaki en büyük uzmanımız oluşu aslında bir arada ele alınması veya birbirini tamamlaması gereken iki disiplini kendi şahsında birleştirmesi bakımından anlamlı olsa gerek. İstanbul’un bugününü anlamak için Osmanlı asırlarını bilmek çok önemli elbette. Çünkü hâlihazırda sahip olduğumuz kültürel-mimari değerlerin tamamına yakını o dönemden miras. Ne var ki Osmanlı döneminde bu şehirde nelerin yapıldığını, Osmanlı Türklerinin bu şehre ne kattıklarını hakkıyla kavrayabilmek için İstanbul’un Konstantinopolis olduğu dönemi de hakkıyla bilmek lazım. Sözgelimi bugünden bakınca Osmanlı inceliğinin ve estetiğinin simgesi olarak gördüğümüz Boğaziçi ve Adalar’ın Bizans döneminde ağaçsız, çorak topraklardan ibaret olduğunu bilmek de önemli. O dönemin Boğaziçi kıyılarında sadece birkaç yoksul balıkçı köyünün, Adalarda ise sürgünler ve münzevi din adamları için birkaç kilise ve manastırın dışında pek bir şey bulunmadığını bilmek Osmanlı estetiğinin yaratıcılığı ve bu yaratıcılığın yönü hakkında fikir verebilir.