Türk tarihinin çözülmemiş problemlerinden biri Şeyh Bedreddin “hadisesi”. Aslında problem değil, problematik (sorunsal) demek lazım Şeyh Bedreddin konusu için. Çünkü birbiriyle bağlantılı bir dizi çözülmemiş problem var bu konuyla ilgili. Ancak basitleştirmek gerekirse bütün bu problemleri başlıca iki probleme (veya iki problem alanına) indirgeyebiliriz: Bunlardan ilki, uzun Osmanlı asırları boyunca yalnızca dar bir seçkinler çevresinde bilinen Şeyh Bedreddin’i cumhuriyet devrinde nispeten geniş bir okuryazar kitlesinin gündemine getiren ve üstelik kısa sürede devasa bir literatür oluşmasının kapısını açan sosyalist şairimiz Nazım Hikmet’in kaleme aldığı “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı”ndaki tarihî tablonun gerçeğe uygunluk problematiği. Sosyalist şairimizin bize anlattığı Şeyh Bedreddin, ezilen yoksul emekçileri örgütleyerek ülkedeki -ve dünyadaki- sömürü düzenini yıkıp adil ve eşitlikçi bir düzen kurmak üzere silahlı bir isyan başlatmış olan sıradışı bir din bilgini ve mutasavvıftır. Sıradışıdır, çünkü düpedüz “materyalist” ve “komünist”tir bu din bilgini. Bugün “ortaklaşmacı” terimiyle ifade edildiği anlamda komünist. Üretim araçlarının ve mülkiyetin ortak olması anlamında. . .