Toplumsal kimlikler arasında ayrışma, karşılıklı nefret, düşmanlık duygusu her geçen gün artıyor, güçleniyor. Farkında mıyız? Toplumsal kimlikler derken zengin-yoksul, şehirli-köylü gibi sosyolojik kimlikler değil kastım. Şükür ki etnik aidiyetler temelinde bölünme riski de her şeye rağmen akut bir problem değil. Dindar-seküler hayat tarzlarının çelişkisi de öyle. Ne var ki aktüel siyasi angajmanlar çevresinde oluşan “yeni bir kimlik anlayışı” toplumsal birliğimizi ve barışımızı tehdit eden bir ikilik, bir husumet, bir münaferet üretiyor şimdilerde. Öbürlerine karşı az çok hazırlığımız, tedbirimiz veya bağışıklık yeteneğimiz var. Ama bu öyle değil. Çünkü güncel siyasetteki kavga ikliminin ve düşmanlık üslubunun beslediği saflaşma bütün öbür kimlik çelişkilerini de etrafında veya içinde topluyor ve iki büyük toplumsal çelişki halinde bunların hepsini karşı karşıya getirmeye yöneliyor. *** Gezi Parkı olaylarının -bizim gibi az sayıda kişinin uyarıları ve itirazları dikkate alınmayıp- toplumsal değil politik açıdan değerlendirilmesi söz konusu yarılmayı iyice besledi, büyüttü. Bugün gelinen noktada “taban konsolidasyonu” kavramının ifade ettiği karşılıklı saflaşmanın çok çok ötesinde bir hasımlaşma var karşımızda.