Türkiye’nin ABD ile ilişkileri esas olarak Batı dünyasıyla ilişkilerinden ayrı değil. Daha on altıncı yüzyılda çözülmeye başlayan, 18. yüzyıla gelindiğinde ise kurumları işlemez hale gelmiş olan Osmanlı siyasi varlığı için en büyük şanssızlık o günlerde hızla gelişen ve kurumlarını modernleştiren Rusya’nın yayılmacı siyasetiydi. Jeostratejik bir hedef olarak “sıcak denizlere inmek” peşindeki Çarlık yönetiminin amacı Boğazları ele geçirmekti.
Osmanlı’nın şanssızlığı bu kadar aşırı orantısız güce sahip bir komşunun agresif siyasetine karşı koyacak halde olmayışıydı. Ancak Rusların bu yayılmacı siyaseti Türkiye için şanssızlık olduğu kadar şanstı da.
Rus yayılmacılığı bu ülkenin Avrupalı rakipleri için de kaygı sebebiydi. Özellikle Türk boğazlarını ele geçirerek Akdeniz’e inen bir Rus imparatorluğu başta İngilizler olmak üzere Avrupa güçlerinin isteyebilecekleri son şeydi. Böylesi bir jeopolitik avantaj Rusya’ya dizginlenemez bir güç bahşedebilirdi. Bu yüzden İngiltere ve Fransa bizi çok sevdikleri için değil ama Moskova’yı frenlemek için Ruslara karşı mücadelemizde çoğunlukla yanımızda yer aldılar. Kırım Savaşı bu ittifakın en belirgin dışavurumudur.