CUMARTESİ YAZILARI Soft power siyaseti konusuna devam edelim demiştik, edelim… Geçenlerde muhafazakâr eğilimli İngiliz gazetesi The Times’da bir haber gözüme ilişti: Büyük Britanya’nın en önemli soft power üretici kurumlarından British Council’a devletçe sağlanan mali destekte kısıtlamaya gidiliyormuş. Kurumun uluslararası operasyonlarının bir bölümüne, daha doğrusu gelişmiş ülkelerdeki faaliyetine son verilecekmiş. The Times tam da Brexit öncesinde böyle bir kararın alınmış olmasını eleştiriyor. Çünkü British Council’ın gelişmiş ülkelerdeki faaliyeti en fazla Brexit’ten sonra, yani kıta Avrupası’yla ilişkilerin yeniden tanzimi sürecinde işe yarayacakken bu imkânın ortadan kaldırılması pek rasyonel görünmüyor. Ama bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluğun yönetiminde bugün milli menfaatlerden ziyade sandık duyarlığını önemseyen bir siyasetçi zümresi var. Toplumdaki AB memnuniyetsizliğini kullanıp Brexit dalgası üzerinde sörf yaparak oy toplayan popülist politikacıların yönetimde olduğu bir devirde böyle şeylerin olması çok anormal değil. British Council’la ilgili bütçe kısıtlamaları yalnızca uluslararası faaliyetlerin bir bölümünün sürdürülmemesini değil, Londra’nın merkezindeki The Mall’da yer alan görkemli kurum binasının terkedilip şehrin doğusunda kirası daha ucuz bir binaya taşınmayı da gerektiriyor. Bilhassa muhafazakâr İngilizler için utanç verici bir durum ama bizim konumuz meselenin bu yanı değil şimdilik. *** British Council yaklaşık 80 yıldır faaliyet gösteriyor. Bir yanda Sovyet Sosyalizminin diğer yanda Nazizm’in ve faşizmin liberal-demokratik değerleri ve tabii İngiltere’nin bölgesel/global etki gücünü tehdit etmeye başladığı 1930’larda Londra’nın politik refleksiyle ortaya çıkmış.