AK Parti genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamaları partisindeki problemlerin tabanda “duygusal” zeminde ele alınmasını hedefleyen bir yaklaşımı gösteriyor. Yeni parti kurma hazırlığı içinde oldukları söylenen Gül, Davutoğlu ve Babacan’a kırgın olduğunu söylemesi, “dava” vurgusu ve “ümmeti bölüyorsunuz” eleştirisi yapması bunun işareti. Ancak partisindeki çözülmeyi siyasi olmaktan çok dinî gerekçelere bağlaması muhtemelen önümüzdeki günlerde çok tartışılacak bir husus. Çünkü AK Parti’den ayrılıp başka bir parti kurmayı “ümmeti bölmek” diye tanımlamak kendi partisi dışındakileri kategorik olarak ümmetin dışında kabul etmek demek olur ki gerçekte bu yaklaşımın “ümmeti böldüğü” söylenebilecektir. İkincisi, “dava” ve “ümmet” gibi sembolik kavramların toplumun geniş kesiminde karşılığı olmadığı düşünüldüğünde “merkez parti” kimliğinin iyice gözden çıkarıldığı gibi bir algıya yol açılabilecektir. Bunun akla ve mantığa uygun bir yönelim olduğunu söylemenin imkânı yok ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlarda giderek daha fazla kullandığı retorik ister istemez böyle bir varsayımı ciddiye almayı gerektirebilir. *** Bir ihtimal, “dava, ümmet, beka…” retoriğinin etkileyeceği kesimin toplumda artık eskisinden çok daha büyük bir oran oluşturduğu düşünülüyor olabilir. Nitekim 17 yıllık iktidar döneminde atılan adımların ve hususen İmam Hatip okullarının çoğalmasının, Türgev gibi kuruluşların faaliyet ölçülerinin devasa boyutlara ulaşmasının, medya sektöründeki değişikliklerin vs. toplumsal zihniyeti dönüştürücü etkisi olduğunu savunanlara rastlıyoruz. Bunun doğru bir düşünce olmadığı basit birtakım gözlemlere dayanarak hemen gösterilebilir.