Venezuela’da yaşanan siyasi krizin mahiyetini tam bilmediğimiz ve aslında araştırmaya da ihtiyaç duymadığımız için olan bitenleri emperyalist güçlerin mazlum milletlerin kaynaklarına el koyma arzusuyla açıklayabiliriz kolayca. Ne de olsa benzer hadiselere daha önce ABD ile Küba, ABD ile Nikaragua, ABD ile Haiti arasında da şahit olduk. “Yankee”lerin Latin Amerika’daki emperyalist politikaları üzerine uçsuz bucaksız bir sol literatür var zaten. Gelgelelim -güncel olaylardan bağımsız olarak- Kuzey Amerika ile Güney Amerika ülkeleri arasındaki iktisadi ve medeni gelişmişlik farkının sebeplerini tek başına sömüren-sömürülen ilişkisiyle açıklayabilir miyiz? Aslına bakarsanız Kuzey Amerika’yı istila eden İngilizlerin varisleri bugün İngiliz tarzı bir kapitalist sisteme sahipken, aynı şekilde Güney Amerika’da da İspanyol istilacıların yönetim ve ekonomi modeli devam ettiriliyor. Problemin kaynağında da bu iki modelin farklılığı var. Baştan başlayalım… Modern zamanların ilk emperyalist gücü İspanyollar ve Portekizlilerdi. Her ikisinin de -Wallerstein’in terminolojisiyle- modern dünya sisteminin ilk hegemonları haline gelişleri önce uluslararası deniz ticaretindeki hakimiyetleri, sonra da güçlü askeri donanmalarıyla yeni kıtada ele geçirilen sömürgelerin yağmalanmasına dayanan “ganimet ekonomisi” sayesindeydi. Bilahare hegemon hale gelecek olan Hollanda ve İngiltere’nin ekonomik dayanağı ise hem ticari ve endüstriyel gelişmişlikleri hem de para ve kredi piyasalarındaki güçleri olacaktır. 15. yüzyılın sonlarında İspanya ile Portekiz harita üzerinde dünyayı aralarında bölüşmüşlerdi.