Trump’ın 2015’de selefi Obama tarafından imzalanan İran nükleer anlaşmasından çekilme kararı sürpriz olmadı. Zaten göreve geldiği günden beri bunu yapacağını söyleyip duruyordu. Kendi benimsediği dış politika anlayışıyla ve özellikle Ortadoğu’daki problemlere yaklaşım tarzıyla da çelişen bir tarafı yok bu kararın. Ne var ki bahse konu anlaşmanın tarafları ABD ile İran’dan ibaret değil ve İngiltere, Fransa, Almanya bu konuda müttefikleriyle mutabık değiller. İran’la yapılan anlaşmanın beş imzacısından Rusya ve Çin bir yana Avrupalı ortakların Trump’la aynı yaklaşımı benimsemiyor oluşları Batı Bloğunda en hafif tabirle bir çatlağın göstergesi. Bilindiği gibi, ABD küresel ölçekteki politikalarını daima Avrupa ile -her zaman iş birliği olmasa da- belli bir anlayış birliği içinde gerçekleştirmeye özen gösterir. Bu defa görünen o ki yalnızca İsrail ve Körfez monarşileri var Washington’un yanında. Hatta bu politikanın ABD çıkarlarından ziyade İsrail ve Suudi Arabistan’ın bölge vizyonuna hizmet ettiği veya edeceği düşünülüyor. İşin daha ürkütücü yanı, aynı zamanda Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı almaktan çekinmeyen Trump yönetiminin bölge sorunlarının silahlı çatışmayı önceleyen bir perspektif içinde ele alma niyeti giderek açıklık kazanıyor. *** Benzer bir tabloyu daha önce Bush JR döneminde gerçekleştirilen Irak işgali konusunda gözlemlemiştik.