Yahudi sorunu hakkında şunu söylemek mümkün gibi görünüyor: Tarih boyunca Avrupa ülkelerinde tabiri caizse hep itilip kakılmış, mazlum ve mağdur olmuş, kimi zaman ikinci sınıf vatandaş muamelesi bile görememiş, gettolara hapsedilmiş, bin türlü zulüm görmüş Yahudiler tam da bu kıtada Aydınlanma idealleri doğrultusunda hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin egemen olmaya başladığı bir çağda, yani artık rahat bir nefes alabilecekleri bir sırada Siyonizm ideolojisinin peşine takılıp rahatlarını belki de ebediyen kaybettiler. Siyonizm zannedilenin aksine dinî değil seküler bir anlayış ve arayış. Dinî referanslara sahip olsa da aslında Yahudi inancına da uygun değil. Çünkü doktrine göre Yahudilerin beklenen Mesih gelmeden önce bir devlet kurmaları sözkonusu değil. Bu yüzden Ortodoks Yahudilerin önemli bir bölümü İsrail devletini gerçek anlamda Yahudi devleti olarak kabul etmez, hatta bu devletin varlığını ilahi iradeye karşı isyan olarak gören gruplar bile vardır. Aslında dünya Yahudileri arasında anti-Siyonist tutum başlangıçta çok daha güçlüydü. Uzun süre marjinal bir görüş olarak kalan Siyonizm’e hemen hiç rağbet göstermeyen cemaat ise Osmanlı Yahudileriydi. Bugün İsrail’in politikalarına yönelik herhangi bir eleştirel yaklaşımın en az görüldüğü veya hiç görülmediği cemaat… Avrupa’da olduğu gibi sürgünler, katliamlar, pogromlar vs. yaşanmamış bir ülkenin tebaası olarak Yahudiler bugün sanılanın aksine “zimmi statüsü”nden şikayetçi değillerdi. Tanzimat sonrası dönemde gayrimüslimlere tanınan daha geniş vatandaş hakları yanısıra Osmanlı Devleti’nin Avrupa’yla ekonomik alandaki ilişkilerindeki gelişmelerden de en fazla Yahudiler faydalanmış, daha önce ülkenin en yoksul kesimini oluşturan Yahudiler kısa süre içinde yeni oluşan ticaret burjuvazisi içinde yükselip zenginleşmişlerdi.