Birkaç gün önce batı sınırımızdaki son köy olan Sislioba’ya gittik. Dağın ve ormanın içinde. Kırklareli iline bağlı. Kırk hane ve toplam nüfus yüz on civarında. Köyün camisi var fakat hocası, müezzini yok. Ezan okunmuyor.
Hemen karşı tepe Bulgaristan. Neredeyse bitişik nizam. Tahminim üç yüz metre. Ortadan bir dere geçiyor. Hududu bu dere belirliyor. Kıyısına kadar indik. Birkaç adım ötesi başka bir ülke.
Ezanın, namaz vaktini haber vermenin ötesinde bir anlamı daha var: Burasının bir İslâm beldesi, Müslüman toprağı olduğunu müjdeliyor. Bu güzel hakikati etrafa duyuruyor. Bazıları bunu bilmiyor olabilir.
Altmış yaşını aşmış bir köy sakiniyle konuşuyoruz. “İşler nasıl” diye soruyorum. “Ekonomi bize bozuk” diyor. Aklıma ister istemez ezan meselesi geliyor.
“Bu yıl kurban iyi para etti” ile “ekonomi bize bozuk” cümlesini aynı insan söyledi. Hem de birbiri ardına.
Mücahit Küçükyılmaz’ın Şeyh ile Hükümdar isimli eserinden bir iktibas: “Bereket, nasip ve rahmetin nerede olduğuna kafa yormaksızın, gelir gider bilançolarına odaklandık.” (Sayfa 23.)