Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı kurmay zekâsı, İstanbul için üç ihtimal planı yapar. Karadeniz’den gelecek Rus saldırısı, itilaf devletlerinin Selanik merkezli kara taarruzu ve Çanakkale. Bu ihtimallere göre asker havuzu oluşturulur. Nihayetinde o senaryolardan sadece biri gerçekleşir. Havuz tamamen boşalır. Çanakkale’de verilen ağır kayıplar, bütün cepheleri ciddi şekilde etkilemiştir.
Burada, Çanakkale’den iki yıl önce gerçekleştirilen Çatalca savunmasını anmadan geçmek olmaz. Müslüman Türk milletinin ziynetini hedef alan Bulgar saldırısı, onca dağılmışlığa ve bozguna rağmen, Çatalca hattında durdurulur. Bulgar ordusunu motive eden sloganlardan biri de budur: “Ayasofya’ya haç dikeceğiz!”
İtilaf devletlerinin Trakya üzerinden İstanbul’u hedef alacak kara taarruzunu iptal ettiren neden, belki de Çatalca hattındaki parlak savunmamızdır. Bu savaşın tek eksiği, cumhuriyeti kuran tepe kadrodan herhangi birinin orada bulunmamasıdır. Ders kitaplarına bu yüzden yeteri kadar yansımamış olabilir.
Millî Gazete’de düşünce editörü iken, yazmaya ve okumaya meraklı genç arkadaşlara hep aynı tavsiyeyi verirdim: “Kut, Sarıkamış ve Çatalca savaşlarına, ayrıca Ahlat ve Malazgirt beldelerinin nasıl bir anlam taşıdığına çalışın. Yakında onların vakti gelecek.” Bu cümleleri kurarken, mesela Çatalca ilçesinde bulunan Dağyenice köyündeki Alaiye Şehitliği adeta çöplüktü. Buranın varlığından pek kimsenin haberi yoktu. Şimdi ise orada bir anıt var. Anma törenleri düzenleniyor. Alanya ve Antalyalılar, şehit atalarına dua etmek için otobüslerle buraya geliyor.
Osmanlı Devleti’nin nasıl bir şey olduğunu göstermek için, şehitlikte yatan bir zabitin ismini vermek isterim: Trabzon Gönüllüleri Reisi İzmirli Arap Hafız. İşte böyle.
CESARET, DİRAYET, HAMİYET