Kirli ellerle temiz, halis olmayan niyetle hayırlı iş yapamayız. Öte yandan hiç kimsenin niyetini bilemeyiz. Tahmin veya his üzerinden onu sorgulayamayız. Hüküm veremeyiz. Hırsının, ihtirasının hükümlüsü olanları kapsamıyor sözümüz.
Niyet okumaya gönüllü olmak, yanlışları da beraberinde getiriyor. Çünkü o yazı belli belirsizdir. Tam mânasıyla okunaklı değildir. Böylece kul hakkı kapısı açılmış olur.
Bir insanı karalamak, bizi daha beyaz yapmaz. Lekenin rengi olmaz. Nihayetinde ak da, yeşil de lekeye dönüşebilir.
Bazen zanlılar yerine zanlar üzerinden hareket ediyoruz. Zalimler de böyle davranmıyor mu? Niyet okuyor ve önleyici saldırı yapıyorlar. Nice masumun canı elinden alındı. Yuvası yıkıldı.
İşittiklerimizle hareket edeceksek eğer, gözlerimiz niye yaratıldı? Hep akıl yürüteceksek, kalbimiz neden var? Onun için ‘ilim ve irfan’ diyoruz. Aklın ve kalbin bereketli uyumu.
Dün ile gün bir bütündür. Sadece dünü veya günü ölçü almak, hakikate tek taraflı bakmaktır. İlişkileri kurcalayanlara, açık arayanlara mahsus bir huydan bahsediyoruz. Geçmişte kurulan cümle yahut gün içinde tesadüfen verilen görüntü, bir anda ve farklı bir biçimde önünüze konulabiliyor. O andan itibaren birileri tarafından yargılanmaya başlıyorsunuz. Kaçan ve kovalayan, her ikisi de Allah diyor. İnanmayan için suçlamak kolaydır. İnananlara ne demeli?