Necdet Sakaoğlu’nun Osmanlı Coğrafyası isimli kıymetli eserini okuyorum. Sakaoğlu, bu kitabında, yirminci yüzyılın başındaki topraklarımızı ve idari taksimatı anlatıyor. Trabzon vilayetine gelince böyle bir bilgiyle karşılaştım: “Hamsi, vilayetin simgesi, bolluğuyla açlık tehlikesini ve yetersiz beslenmeyi önleyen besin kaynağıdır. Mevsiminde ağları dolduran hamsinin fazlası, kıyılarda kumlara yığılarak gübre olmak üzere tarlalara taşınır.” (Sayfa 203) Aradan yüz sene geçti. Bugün hamsi kıtlığından bahsediliyor.
İsraf, tam mânâsıyla budur. Etkileri hemen kendini göstermez. Bir karşılık olarak geri dönmesi için biraz zamana ihtiyaç vardır.
İsraf denilince, evvela maddiyatı ve onunla temin edilen şeyleri anlıyoruz.
Tutumlu olmak dediğimiz vakit, akıllara ‘dikkatli harcama yapmak’ geliyor. Hâlbuki kararınca konuşmak ve ölçülü davranmak da tutumlu olmak bahsine dâhildir.
İnsan israfı konusunda hayli cömert sayılırız. Bireysel düşünürsek, sonu yalnızlıkla biten bir hikâyedir bu. Çevresi kalabalık nice üstadın yahut siyasetçinin, yıllar sonra bir başına kalmasının esas nedeni budur. Devlet katındaki insan israfı ise telafisi imkânsız sonuçlara yol açabilir.
Meziyet ve şahsiyet sahibi birçok ismin israf edildiğini, buna karşılık vasatların dayanışma içinde olduğunu üzülerek görüyoruz. Esersiz ilerliyorlar. Şunu da söylemiş olalım: Vasat, yeteneğin hasmıdır.