Şu sıralar Osmanlı coğrafyasıyla ilgili okumalar yapıyorum. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından Birinci Cihan Harbi’nin bitimine kadar olan dönem. Balkan toprakları özel bir ilgiyi hak ediyor. İbret dâhil, birçok açıdan. Siyasi olaylar, etnik yapılar, iktisadi hayat, yatırımlar vs.
Osmanlı, ayrılıkçı düşünceyi hoşnut etmek için neredeyse bütün imkânlarını sahaya sürüyor. Verilen her taviz, bir yenisine zemin hazırlıyor. Yapılan her hizmet, daha büyük beklentilere kapı aralıyor. Müslim veya gayrimüslim fark etmiyor, şımarıklık ve nankörlük geliyor.
Necdet Sakaoğlu’nun 20. Yüzyıl Başında Osmanlı Coğrafyası kitabından iki küçük bölüm alalım:
Sayfa 96: Bosna’da 1850’lerde bağımsızlık hareketleri başlamıştır. İlk Maarif Müdürlüğü’nün burada kurulması, İstanbul Muallim Mektebi’nden sonra ikinci muallim mektebinin Saraybosna’da açılması gibi yenilikler, yarım yüzyıl sürecek Bosna Hersek sorununun başlamasını önlemeye yetmemiştir.
Sayfa 100: Midhat Paşa’nın önerisiyle Tuna vilayeti kurulmuştur. Bulgaristan bölgesini kapsayan bu yeni vilayette köylere kadar meclisler oluşturulmuş, yol ve okul yapımına öncelik verilmiş, Osmanlı ülkesindeki ilk demiryolu burada işletmeye açılmış, Ziraat Bankası’nın temelini oluşturan ve köylüye kredi veren Menafi Sandığı yine ilk burada kurulmuştur.
Ayrılıkla ve kanla sonuçlanan süreçlerin neredeyse tamamı böyle başlıyor. Bütün bunlar bize neyi çağrıştırıyor?