Birkaç kez başımıza geldi. Şiirini derginin kapağından yayınlamışız. Fakat yetmiyor, bir türlü memnun olmuyor. Daha ötesi yok ama istiyor. Ne yapalım, dergiyi mi kendisine verelim?
Son zamanların siyaset dünyasına bakınca, hep bu örnek aklıma geliyor. Bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olmuş, bir insanın siyaseten yükselebileceği en üst makamlara ulaşmış; bütün bunlar için sevinmesi, onur duyması, vefa göstermesi gerekiyor. Hayır, öyle değil. Kırgın ve küskün. Kendisine haksızlık yapıldığına inanıyor. Bu duyguyu gidermek için olmadık isimlerle iş tutabiliyor, yeni adresler düşünebiliyor. Daha azına razı olmak bu kadar zor mudur?
Karşılıklı hatalar yapılmış, yanlış anlama ve anlaşılma kapısı açılmış olabilir. Birileri şu veya bu nedenden dolayı fitne çıkarabilir. İşgüzarlık yapan, can sıkan, üzüntü veren insanlar asla bitmez. Öte yandan esas bellidir: Ayrılıktan kaçınmak ve birlikte olmaya ısrarla devam etmek, bizim için en uygun yoldur.
İktidar partisi, mahalli seçimlerde önemli kayıplara uğradı. Yenilmeden kaybetmek gibi bir durum oluştu. O andan itibaren bazı gazeteci yazarların üslup değişikliğine gittiğine, yeni bir pozisyon alma gayreti içinde olduğuna şahitlik ediyoruz. Seçimlerden önce de eleştiri yazıları kaleme almış olsalardı, bu tutumları sorunlu bulunmazdı.
Bir de meselenin diğer yüzü var. AK Parti’nin yazan, düşünen, fikir üreten isimleri ve mecraları ihmal ettiği, bundan dolayı ciddi bir destek kaybı yaşadığı ortadadır. Bir sinema filmine bir buçuk milyon lira ödenek ayırıp da edebiyat dergilerinin kütüphanelere alımını tırpanlamak gibi garipliklerden bahsediyoruz.
Özetle: Onca insanın çabasını ve fedakârlığını sağ zihniyete teslim etmek iyi sonuçlar doğurmaz. Mevcut bakanlar kuruluna bir de bu gözle bakmak gerekiyor. Sağ ve sığ, bizim için aynı anlama gelir. Sağcılık, özünde, sola yaranmayı barındırır.