Tabiatın hor kullanılması ve tahrip edilmesiyle ilgili birçok yazı kaleme aldım. Meseleye emanet bahsi üzerinden bakmamız gerektiğini söyleyip durdum. Ülkemize ait güzelliklerin siyaset üstü olduğuna inanıyorum.
Akdeniz sahillerinde ve Karadeniz yaylalarında benim, Kuzey ormanlarında diğer illerde yaşayan vatandaşlarımızın hakkı vardır. Vatan tam anlamıyla böyle bir şeydir.
Milletin iyiliği için yapılan yol, tünel, köprü gibi hizmetler sırasında tabiata dokunmamak imkânsızdır. Bayındır hale gelmenin maliyetini felaket olarak adlandıramayız. Madencilik, bir ülkeyi ayakta tutan sektörler arasındadır. İktisadî bağımsızlığa giden yollardan biridir. Hem istihdam sağlar, hem sanayide dışa bağımlılığı azaltır. Bir bölgeden maden çıkarabilmeniz için genellikle üst örtüyü kaldırmanız gerekir.
Şunu da bir kenara yazmış olalım: Daha fazla kazanma hırsıyla atılan her adım, yapılan her iş yakıcı sonuçlar doğurabiliyor. Merhamet yoksunu insanların eline geçen fırsatlar, telafisi mümkün olmayan yıkımlara kapı açabiliyor.
Kazanma hırsı demişken hemen ilave edelim: Yabancı şirketlere verilen maden arama ruhsatlarına mesafeli duruyoruz. Sizin memleket olarak gördüğünüz ve kalben bağlandığınız yerler, onlar için sadece yüksek kâr anlamına gelebiliyor. Sıkı denetim şarttır.
Adalet, insanlığın temelidir. Geçmiş yıllardan bir örnek vermek isterim. İstanbul’un iki komşu ilçesinden. Seçimler oldu ve ilçelerden birini sağ, diğerini sol siyaset kazandı. Her iki belediye başkanı da görevlerini suiistimal ettiler, çalışmakla kazanılamayacak bir maddi birikime kavuştular. Şimdi biz sadece biriyle ilgili iddiaları okuyoruz. Çünkü öyle olmasını istiyorlar. Buna adalet değil, adaletsizlik diyebiliriz ancak. Kara mizah yapalım ve soralım: Eşitlik nerede kaldı?