Bazen ve hatta çoğu zaman yaptığımız işin, durduğumuz yerin, yaşadığımız olayların neye tekabül ettiğini kavrayamayız. Dışarıdan bakmak bu yüzden kıymetlidir.
Bugün Irak ve Suriye topraklarında neredeyse her ırktan asker var. İşgalciler ve sözde yöneticiler sadece Türklerin varlığından rahatsız oluyor. Neden? Türkiye adalet ve merhamet demektir. İyiliğin ve şefkatin elidir. Bütün bunlar zalimler için ‘kötü emsal’ teşkil eder.
Buna karşılık, nereye gidiyor olsak, orada halkın sevgisi ve ilgisiyle karşılanıyoruz. Oraya bizimle beraber huzur da geliyor. Kargaşadan beslenenlerin huzursuz olması bundandır.
İlk gençlik yıllarından itibaren hayalini kurduğumuz Türkiye fikri, milletin ümmetten haberdar olmasıydı. Çünkü burası hilafet makamının son temsilcisiydi. Şimdi ne durumdayız? Gelinen noktayı görmek için birkaç resmi ve sivil kuruluşumuzun icraatlarına bakmak yeterlidir.
Gücümüzün yetmediği konular, elimizin uzanamadığı yerler elbette var. Endülüs’ün düşüşü ve Müslüman kıyımı, Osmanlı’nın en kuvvetli dönemine denk gelmemiş midir?
Kişi başına düşen millî gelir hesabına göre, insanî yardımda dünya birincisiyiz. Yoksulluğun pençesindeki Afrika’da hastane kuruyor, su kuyusu açıyoruz. Üstelik bunları menfaatten uzak duygularla yapıyoruz. Ülkemizdeki muhacirlerin sayısı milyonları aşıyor. Hepsi başımızın tacıdır.