Şeyh ile Hükümdar isimli kıymetli kitaptan bir cümleyle yazımıza başlayalım: “Bereket, nasip ve rahmetin nerede olduğuna kafa yormaksızın, gelir gider bilançolarına yoğunlaştık.” (Mücahit Küçükyılmaz, sayfa 23)
Maddiyat ile maneviyat arasındaki mücadele bitmez. Biri dünyayı, diğeri âlemleri temsil ediyor. Maddi olarak yolunu bulmaya çalışanlar, manevi açıdan kaybolma yahut yoldan çıkma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunu çoğaltabiliriz. İnsanların cebini doldurmak mı, kalplerine dokunmak mı? Örneğin: Dünyanın en iyi ekonomisine ve milli gelirine sahip olmamız halinde, bazı semtlerdeki insanların siyasi görüşü, düşüncesi ve mütedeyyin camiayla ilgili fikri değişir mi?
Mesela Millet Bahçeleri projesinin ne kadar güzel olduğunu konuşuyoruz. Öte yandan, mevcut parklarımız sarhoş ve serseri yatağı olmuş durumda. Huzur değil, huzursuzluk veriyorlar. Aramızda, evinin hemen önüne semt parkı yapılmasını isteyen var mı?
Ahmet Murat, son kitabında şöyle diyor: “Suyu olmayan bir çeşmeyi yok sayabilirsiniz.” (Belki de Üzülmeliyiz, sayfa 80) Yani çeşme yapmakla mesele bitmiyor, konu kapanmıyor. O çeşmeden suyun tertemiz akması, güvenle içilmesi gerekiyor. Çeşmeler yapılıyor ve sonrasına pek bakılmıyor sanki. Açılışları biliriz, kapanışları ise duymayız bile.
HAL VE GİDİŞAT
Bir ara, kültür – sanat bahsinin camiadan, sıcak isimlerden, üreten ve karşılığı olan kalem sahiplerinden kaçırıldığını yazmıştık. Hakkaniyetli davranmak gerekirse, Numan Kurtulmuş Bey’in bu durumu değiştirmek için çabaladığını gördük.