AB konusuyla başlayalım: AB’ye katılım müzakereleri ne yönde ilerliyor sizce?
Şu anda ilişkilerin herhangi bir yönde ilerlemesi hayli zor görünüyor. Türkiye’de uygulanmakta olan yönetim sistemi AB’nin üzerine bina edildiği ideolojik temellerden o kadar farklı bir yöne saptı ki… Türkiye demokratik uygulamalar açısından, insan haklarına destek açısından ve diğer bakımlardan bu temellerden çok uzak.
Eğer bir toplumun değerlerine karşı bir hassasiyet göndermezseniz, o toplumla güçlü bir ilişki geliştiremezsiniz. Nitekim, Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğine çok sayıda önemli itiraz olduğunu biliyoruz. Ama müzakerelerde bir ilerleme kaydedilmese bile AB üyelik müzakereleri dışında da bir şeyler yapmak mümkün. Türkiye’nin AB’den talep ettiği acil birkaç konu daha var. Bunlardan biri Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat imkanı verilmesi. İkincisi ise gümrük birliğinin yeniden müzakere edilmesi. Bunlar Türkiye’nin AB üyesi olması ya da olmaması hakkında herhangi bir karar verilmeden de bir şeylerin yapılabileceği somut konular. Bence bu alanda elde edilecek başarılar Türklerin Avrupa’ya Avrupalıların da Türklere daha olumlu bakmasına yardımcı olur.
Avrupa’nın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerden biri de “değerler” konusu – İnsan hakları, Avrupa değerleri vb. Ama gelişmekte olan güçler genelinde – örneğin Rusya’da – Batı’nın demokratik değerlerinin geçmişte kaldığını, şimdi yeni bir değerler sisteminin ortaya çıkmaya başladığına dair gittikçe büyüyen bir fikir birliği var. Ve Türkiye şimdi bu iki değerler sistemi arasında bir seçim yapabilir.
Sadece şunu söyleyebilirim, bildiğim kadarıyla, Türkiye’nin AB üyesi olmak istemesinin başlıca nedenlerinden biri AB’nin demokrasi alanındaki başarısıydı. Ama bugün dünyada, kimi hayli büyük de olan, demokrasiyle yönetilmeyip ya tek parti diktatörlüğüyle veya liberal unsurlardan arındırılmış sözde demokrasiyle yönetilen ülkeler var. Buna iktidarlarını çoğunluk oylarını aldıkları iddiasıyla meşrulaştıran, fakat seçimde kullandıkları yöntemleri liberal demokratik gelenekten çok uzak olarak niteleyeceğimiz ülkeleri de ekleyebiliriz.
Türkiye’de tüm devlet kurumları kurumsallıktan veya profesyonellikten uzaklaşıyor. İdare zamanla Rusya’dakinden de daha kötü hale bile gelebilir. Belki liberal demokrasiden giderek uzaklaşıyor olmaları bu iki ülkeyi bazı açılardan birbirine de yakınlaştırabilir. Ama en son tahlilde, rejim ne olursa olsun, tüm hükümetlerin tavrını büyük ölçüde ulusal çıkarlar belirlermiş gibi görünüyor. Bu çerçevede Rusya ve Türkiye arasında mücadeleyi öne çıkaran ilişkiler için de geniş bir zeminin varlığını görmezlikten gelemeyiz.