Giderek karmaşıklaşan dünyada bilgi sahibi insanın kral olması gerekiyor; en azından mantık bunu gerektiriyor. Ancak son zamanlarda bilgi sahibi olmanın ve uzmanlığın giderek saldırılara maruz kaldığı görülüyor. Uydurma haberler ve sahte bilimin yayılmasıyla, demokratik ülke vatandaşların bilinçli kararlar verebilme becerisi giderek zayıflıyor. Aşırı ideolojilerin yarattığı gürültü akıl ve mantığa galebe çalıyor. Tüm bunlara rağmen, dünyanın dört bir yanından uzmanlar bir araya gelerek insanlığın en önemli sorunlarını tartışmaya ve çözümler üretmeye çabalıyorlar. Ancak, karşılarında akıl yürütmenin değil, her geçen gün duyguların daha fazla yönlendirdiği siyasetin egemen olduğu bir dünya buluyorlar. Acaba kazanılması mümkün olmayan bir savaş mı hüküm sürüyor?
-Şu an dünyanın dört bir yanından gelen siyaset bilimcileriyle bir konferanstasınız. Bu tür toplantıların mahiyeti ve hedeflerinin ne olduğuna dair bir fikir verebilir misiniz?
Katıldığım konferansın adı Uluslararası Siyasal Bilimler Derneği'nin (IPSA) düzenlediği, “Dünya Siyasal Bilimler Kongresi’dir” IPSA, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra UNESCO'nun himayesinde gelişen çok sayıda dernekten biridir. Kuruluşuna yön veren düşünceler, uluslararası resmi ilişkiler ağının dışında kalan uluslararası bilim camiaları geliştirmek, çok sayıda ülkeden bilim insanlarını bir araya getirerek fikir alışverişini ve ortak projeler geliştirmelerini teşvik etmek, ve böylece doğa, toplum ve siyaset hakkındaki bilgimizi geliştirmeye yardımcı olmak biçiminde özetlenebilir. Benim de genel başkanlığını tamamlamak üzere olduğum IPSA’yı da bu vesile ile tanıtayım. Yönetim kurulumuzda on altı farklı ülkeden üye yer alıyor. Kurul üyeleri en fazla iki defa iki yıllık dönemler için seçiliyor. Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya gibi büyük akademik toplulukları olan bazı ülkelerin adayları genellikle her dönem seçilir. Diğer ülkelerden gelen temsilciler ise değişebiliyor. Anlaşılabilir nedenlerden dolayı bazen Okyanusya istisna oluşturuyor ama kurulda her kıtadan temsilci bulunması kuraldır. Bunu küresel bir örgüt olmanın bir gereği olarak gözetmeye çalışıyoruz. Örgütün küresel niteliğinin yönetim kuruluna da yansıması gerekiyor. Aslında, kongrelerimizi gerçekleştirdiğimiz mekanlar bile derneğimizin küresel niteliğini yansıtacak şekilde seçilmektedir. Bu seferki Dünya Kongremizi Avustralya'nın Brisbane kentinde gerçekleştiriyoruz. Ben derneğin yönetim kurulu üyeliğine ilk defa 2000 yılında Kanada’da Quebec City’de, ikinci defa ise 2003 yılında Güney Afrika'nın Durban kentinde seçildim. 2009’da Santiago, Şili’deki kongrenin program başkanlığını yaptım. Ve 2016’da Poznan, Polonya'da genel başkanlığına seçildim. 2020 kongremiz Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılacak.
-Şimdilerde bağımsız uzmanlığın öldüğüne dair çok fazla tartışma yapılıyor. Kendiniz ve meslektaşlarınız gibi akademisyenler kamuya açık cereyan eden bilimsel tartışmalara katılma konusunda ne kadar özgürler?
Toplantılarımız bilimsel nitelikte olmakla birlikte, kaçınılmaz olarak çeşitli yönleriyle siyasetten etkileniyor. Her şeyden önce, bazı ülkelerde sivil toplum örgütleri, hatta mesleki örgütler bile özerk değiller, kendi hükümetleriyle yakından bağlantılı olabiliyorlar. Sovyet Bloku'nun hayatta olduğu günlerde, bloktan temsilciler devlet memurları gibiydi ve hep birlikte hareket ederlerdi. Çoğunlukla resmi ideolojiye ve hükümetlerinin politikalarına sıkı sıkıya bağlı bakış açılarını temsil ediyorlardı. Örneğin, 1979 Moskova’da, siyasal katılım konusunda karşılaştırmalı ve genel olarak Türkiye’ye odaklı bir tebliğ sunmuştum. Odada bir grup Sovyet akademisyen de vardı. Onlardan biri kalktı ve dedi ki, "Bu sunuş çok ilginç olmakla birlikte, bilindiği gibi, sosyalist toplumlar dışında gerçek bir siyasi katılmanın gerçekleşmesi mümkün değildir." Diğer tüm meslektaşları da başlarını sallayarak bu görüşü onaylıyorlardı. Daha sonra, onlar da söz alıp aynı şeyleri tekrarladılar. Söylenecek söz kalmamıştı. Başka bir örnek daha vereyim. Rusya Kırım'ın işgali sonrasında dernek yönetim kurulundaki yerini kaybetti ve hala geri dönebilmiş değil.
Ancak, mevcut küresel siyasi akımların akademi dünyasına yansımalarının bazı olumlu boyutları da var. Örneğin feminizmin yükselişi, derneğimizi toplumdaki cinsiyet ayrımcılığına karşı daha duyarlı hale getiren ve ekibin çeşitlendirilmesini sağlayan önemli bir güç olmuştur. Şu anda yönetim kuruluna cinsiyet ayrımı ve çeşitlilik konusunda düzenli olarak raporlar sunan bir izleme komitesi var. Özetle, uluslararası toplumun karşılaştığı başlıca siyasi ve toplumsal sorunlardan ve uluslararası alanda yaşanan düşünce hareketliliğinden IPSA da kaçınılmaz olarak etkileniyor.