Geçen hafta Avrupa Birliği liderlerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Bulgaristan’ın sahil şehir Varna’da ortak çıkarları ilgilendiren konuları görüşmek üzere bir araya geldikleri bildirildi. Türkiye-AB ilişkilerinin gerilediği bir noktada, böyle bir toplantıdan herhangi bir önemli sonucun çıkması beklenmiyordu. Nitekim, sonuçta somut anlaşmalara varılmadığı anlaşılıyor. Ancak tutumların değişmekte olduğuna, belki sönük korların altından ateşin ışıldadığına ilişkin belirtiler umut yarattı. Örneğin, uzun aradan sonra ilk defa AB Komisyonu’nun ve Konseyi’nin başkanları Türk Cumhurbaşkanı ile nezaketin ve medeni ilişkilerin hakim olduğu bir ortamda, birbirine çatmadan konuştular. Bu Türkiye ve AB’nin tekrardan işbirliğine yöneleceklerinin bir işareti mi? İlişkileri canlanmasının altında ne yatıyor?
AB’nin Türkiye’ye karşı tutumunun değiştiğini gösteren gelişmeler neler?
Toplantının belki de en çarpıcı yönü, tarafların toplantının bitiminde kullandıkları söyleme itina etmeleridir. Her lider diğer tarafı kızdıracak ve tartışmaları tırmandıracak sözler kullanmaktan kaçındı. Aynı derecede ilginç olan, AB liderlerinin bir süredir dillerine doladıkları “imtiyazlı ortaklık” ibaresini kullanmamaları, Türkiye’nin aday ülke olduğunu teyit etmeleridir. Tabii, bu beyanlar, Türkiye’nin mutlaka üyelik yolunda mesafe alacağı anlamına gelmiyor. AB-Türkiye arasında gelişecek işbirliği araçlarının bir tür “imtiyazlı ortaklık” oluşturmayacağını da iddia edemeyiz. Yine de, toplantının dostane ilişkilerin yeniden ihdası için bir temel, adeta bir ateşkes ilanı oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan önemli bir toplantıydı.
Tabii, bu gelişme Rusya’nın İngiltere’de eski bir KGB ajanını zehirlemesinin ardından giderek gerginleşen bir uluslararası ortamda gerçekleşti. Genel olarak, Avrupa Birliği’nin jeo-politik endişeleri Türkiye ile ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Batılı kaynaklar zehirleme olayından Rusya hükümetini sorumlu tuttuklarından, Rusya-AB ilişkilerinde gerilim yükselmiştir. Bu gerilimin içinde yer alan ülkelere baktığımız zaman, kamplaşmanın Soğuk savaş dönemini andırdığı görülmektedir; yalnız, eskiden Varşova Paktı’nın üyesi olan birçok ülke şimdi NATO üyesidir. Rusya ile Batı arasında tekrardan hasmane bir ilişki düzenine geri dönülmektedir. Şu anda şekillenen ortamda gerek AB gerek ABD Türkiye’ye yeni bir gözle, ya da Soğuk savaş döneminin Türkiye’yi Batı savunma sisteminin vazgeçilmez bir parçası olarak gören eski gözle bakmaya başlamışlardır. Türkiye’nin yanlarında olmaması, Avrupa’nın savunması açısından büyük zorluklar yaratacaktır. Türkiye’ye yaklaşımlarının değişikliği sadece Varna toplantısına yansımamıştır. ABD de Türkiye’nin PKK ile ilgili şikayetlerine karşı daha duyarlı olduğunu göstermeğe çalışmaktadır. Örneğin, Amerikan Savunma Bakanı Mattis, kısa süre önce PKK’nın Sincar’da bulunmasının gerekçesi olmadığını açıklamıştır. Bu bir yeniliktir. Belki de Amerikan stratejik analizleri yeni bir değerlendirmeğe tabi tutulmaktadır.
Olanların jeo-politik gelişmelere bir tepki olduğunu söylüyorsunuz. Bu değişim uzun süre devam eder mi?