Ortadoğu üzerinde çalışan uluslararası siyaset uzmanları, genellikle bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri şekillendiren siyasi dinamikleri göz ardı ederek, daha ziyade büyük güçlerin rolüne odaklanırlar. Geçen hafta Suudi Arabistan liderliğindeki bir grup ülke tarafından Katar’a karşı alınan önlemler bu nedenle herkes için bir sürpriz oldu. Suudi Arabistan ile Katar arasındaki anlaşmazlıklar biliniyordu, ancak bunların dramatik bir şekilde ilişkilerin kopmasına yol açması kimsenin beklediği bir durum değildi. Hangi iş yanlış gitmişti ve bu gelişme bölgesel politikaları nasıl etkileyecekti? Katar ve Türkiye son yıllarda yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirdikleri ve bölgede eşgüdümlü politikalar izledikleri için, değişimin Türkiye’nin dış ilişkilerini nasıl etkileyeceği de bizim için ayrı bir önem arz ediyor.
Suudi Arabistan ve Katar dış politikalarının çatıştığı iki alan var. İlk olarak Suudi Arabistan, Körfez ve Ortadoğu’daki nüfuzunu genişletme tasarıları olan İran’ı en büyük bölgesel rakibi ve birincil güvenlik kaygısı olarak görüyor. Yemen’deki Şii Husi isyancılara ve Suriye’deki Esad rejimine desteğini de İran’ın emellerinin kanıtı olarak kabul ediyor. Bu nedenle, İran’ın nükleer kabiliyetlerini geliştirme programı, Suudi Arabistan’ın korkularını artırarak, onu dış destek aramaya yöneltti. Obama’nın İran’la müzakere yolunu seçmesinin ardından, Donald Trump’ın çoşkulu İran karşıtı ruhu, Suudi kulaklarına ninni gibi gelmeye başladı. İran’ın nükleer kabiliyetlerini geliştirme konusundaki endişelerini paylaşan İsrail’in de bir müttefik oluşturduğundan eminler. Katar’ın İran’a yaklaşımı ise bunun tam tersi. Katar hükümeti, işbirliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin güvenliği sağlamanın en güvenilir yolu olduğuna inanıyor.